1,5 aydır, 3 günlüğüne denize kıyısı olan, kısa mesafede bir kamp istiyorduk. Ama haziran ayında hava her haftasonu bozduğu için bir türlü gidemedik. Sonunda havanın düzeldiği ilk haftasonunda yani temmuzun ortasında muradımıza erdik. Şile de Sahil Kamp istanbul‘u seçtik. Cuma saat 10:00 da çıkmayı planlayıp gene saat 11:00 de evden çıktık. Kampa vardığımızda saat 13:00 olmuştu. Havanın mevsim normallerinin 7 derece üstüne çıktığı gün olduğunu düşünürsek, Öğlenin ortasında çadır kurmak için cebelleşmenin ne kadar sancılı olacağını hesap edememişiz. Saat 14:00 de çadır kurulmuş herşeyi hazırlamıştık. Ama gel gÖrki Yıldıray da ben de nerdeyse baygınlık geçirecektik sıcaktan. Ãœstelik çadırı kurduğumuz yer çam ağaçlarının altıydı. Yarım saat “ay nefes alamıyorum” ” oy başım çatlıyo” sızlanmalarından sonra ikimizde gÖlgeye kaçıp birer de ayran içince kendimize geldik.
İlk gÖzlemimiz, inin cinin top oynadığı idi. Hatta Yıldıray ” bu kadar tenha yerde ben durmam” dedi. Ben her zamanki polyanna tavrım ile “Bugün cuma. Daha insanlar işte. Akşam dolar” dedim. Ama bir yadan da kimse gelmezse Barış çok sıkılır diye de düşünüyordum. Çocuk olmazsa kampın anlamı kalmazdı ki. Kamp demek bizim için Özgürlük demek. Barış arkadaş bulacak. Deli tepelek oynayacak, biz de onu hiç dert etmeden keyif çatacağız. Kamp dediğin budur 🙂
Cuma gecesi, harika bir dolunay vardı. Yürüyüş yaptık, Kayalıklara çıkıp güneşi batırdık. Dalgaları dinledik falan. Barış yatıncada ateş başı keyfi yaptık. Tenhalığın keyfini sürdük. Cuma gecesi insanlar akın akın gelmeye başladı.
Cumartesi günü, o tenha dediğimiz yer iğne atsan yere düşmeyecek hale geldi. Ramazandan dolayı boş olur diye hayal ettiğimiz yeri meğer ramazan hiç etkilemiyormuş. Barış arkadaşlar buldu. O andan sonra sadece yemek yemesi için çağırıldı. Gerisinde karabatak gibi bi gÖründü bir kayboldu.  Kalabalık sadece iki şey dışında çok da rahatsız etmedi aslında bizi. Motorcu bir guruptaki gür sesli, ota boka bağıran abi ile şeltoks ailesi. Motorcu abiler benim kabulüm. Sonunda onların da mekanı kamp. Ama çadır kampa gelip, eline şeltoks şişesini alıp, çadırın etrafına bir şişe şeltoksu boşaltıp sonra hızını alamayıp 10 dk sonra ikinci tura da başlayınca, ben de şalter attı. GÖrevliye gidip “bÖcek ilacı sıkıyorlar.” diyince gidip uyardı eleman. üçüncü turu olmasını bÖylece engelledik sanırım. Ben o andan itibaren mimledim ya o aileyi artık ne yapsalar boş. Bir de üstüne 5-6 yaşlarında oğlullarının eline ipad verdiler tam oldu. Yaw arkadaşım sizin ne işiniz var çadırda. Gidin alışveriş merkezine. Hem orada bÖcekte yoktur. Bol bol elektrik akımı ve radyasyonda var. Doya doya beslenin değil mi ? Çok kızdım çok 🙂 Neyse zaten cumartesi akşamı gelip pazar Öğlen olmadan gittiler. İlginç bir aileydi yani.
Neyse işin Özü Sahil Kamp İstanbul, elemanlarının içtenliği, mekanın İstanbul’a yakınlığı, kum plajı ve çam ağaçlarının altına çadır kurulabilmesi ile gidilesi bir yer. Ancak biraz bakımsız. Elemanlar ellerinden geleni yapsa da hijyen takıntısı olanlara tavsiye etmem. İstabul da hem ağaç hem de deniz olsun diyip de gidebileceğiniz başka yer varsa denerim, raporumuda veririm 🙂