Kocayayla da çadır keyfi

Geçen yaz kısacık bir karavan macerası yaşamıştık. O kadar hoşumuza gitti ki acaba daha da ileri gidip “çadır da kalabilir miyiz ?” diye düşündürttü bize. Ben zaten, hep bir imrenme ile “Kampa gidelim mi baba ?” gurubunu takip ediyordum. Ama yapabileceğimize emin değildik. Karavan o kadar çok keyif verince ” yaparız bee..” diye pek bi gaza geldik.

Başlangıç seviyesinde bir kamp olan koca yaylayı gÖzüme kestirdim. Araba ile gidiliyor olması, Sadece 1 gece kalınıyor ve kamp kurulacak yere araba ile gidiliyor olması artılarıydı kampın. Baktık yapamıyoruz geri dÖneriz ne yapalım diye düşünüyordum.

Kamp günü yaklaştıkça bende bir telaş başladı. Başladım listeler yapmaya. “Aman birşey unutmim,” “rota nasıldı ? “, “ne yiyeceğiz yahuu” diye hop oturdum hop kalktım. GÖrende 1 aylığına gidiyoruz sanır. Çadır yok, uyku tulumu yok. Neyseki organizasyonda bunlarıda düşünmüşler. Kiralayabiliyorsunuz malzemeleri. Bir çadır, 2 uyku tulumu ve 2 mat kiraladık. Kiralar oldukça uygundu. Çadır 30 TL. Mat ve uyku tulumu adet 20 TL. Organizasyon içinde 40 TL aldılar kişi başı. Toplam 150 TL ye kampa hazırdık.

Bir gün Önce sandviç, bÖrek ve diğer yiyecekleri hazırladım. Pişirmek için çok fazla şey almadık yanımıza. Piknik tüp ve bir çelik tavamız vardı çünkü sadece. Aslında sonradan keşke çorba da yapsaymışım akşam içmek için dedim. orada ısıtır içerdik. Artık bir daha ki sefere

Gece üşürüz korkusu ile battaniler, portatif sandalyeler, çizmeler, bir sürü yedek kıyafet, Yere sermek için Örtü ve abartıp yastıkları da aldım .Tam teşekküllüydük . Bu sayede baya konforlu bir uyku uyuduk çadırda.

Sabah 6:00 da kalktım. Kedilerin maması, balıkların yemi kontrol edildi. Son bir kontrolden sonra Barış’ı uyandırdık. O arabada uyumaya devam eder diyorduk ama çok heyecanlıydı ve zınk diye kalktı ayağa ” hadi kampa gidelim” diye zıplamaya başladı. 6:30 gibi yola çıktık. Veee 6:40 gibi eve geri dÖnüp unuttuğumuz şeyleri alıp  6:45 de bu sefer sahiden  yola çıktık.

Yol keyifliydi. Tam kararlaştırılan saatte buluşma yerindeydik. Samandere şelalesinin biraz ilerisinde şipşirin bir konaklama yerinde saat 10:00 buluştuk. KÖy kahvaltımızı yaptık. Akan suya bol bol taş attık (Çocukların aktivitesiydi. Durdurmak na mümkün) Gitme zamanı gelince de Barış’ı oradan koparmak zor oldu. “Oğlum çadırımızı kurmaya başka yere gideceğiz” diyince ancak ikna oldu. Çadır sihirli kelime 🙂

Kısa bir toprak yol macerasından sonra (bir ara “araba burada kalırmı ?” korkusu yaşadıktan ve ufak çaplı “la yolların bÖyle olacağını niye sÖylemedin?” krizinden sonra. Ki ne bekliyorsa yaylaya çıkarken şehir çocuğu … otoban olacaktı herhalde) Kamp alanımızı vardık.

O kadar güzeldi ki dilim tutuldu. Koskocaman bu zamana kadar gÖrmediğim büyüklükte çam ağaçlarından bahsediyorum. DÖrt bir taraftan duvar gibi çevrelemişler küçük bir ovayı. Minik minik dereler akıyor yanlardan. Kuşların ve rüzgarın sesinden başka hiç ses yok. Huzur işte budur dedim daha o dakika.

Ortamı gÖrünce Yıldıray’ın içindeki doğa insanı çıkı verdi kafesinden. Bir anda endişeler, korkular silindi. Alpay Oğuş’un Önderliğinde yarım saat içinde çadırları kurup yerleşmiştik bile. Daha 15 dk. geçmeden barış derelerden birine girip yüzmeye karar verdi. Hava 15-16 derece, su bildiğin dağdan inen su, buz gibi. Benim hemen Türk anası damarım kabardı. “yapma etme” demeye başlamıştım ki Alpay gelip “karışma” diye uyardı. “Ãœşümez merak etme.” Ama benim bunu idrak etmem yarım günümü aldı. Halbuki gerçekten sırtı ve gÖğsü çok ıslanmadığı sürece vucut sıcaklığını koruyor. kollar bacaklar ne kadar ıslak olsa da rahatsızlık hissetmiyorsa çocuk (ki hiiç umurunda değildi Barış’ın) hiç birşey olmuyormuş. Bunu da Öğrendim. Bir adım daha attım doğal annelik konusunda. Alpay kontrol etti. GÖğsü ıslak ama sırtı kuruydu “birşey olmaz” dedi. Ben de Barış derede oynarken kayaya çarpıp ağlayıncaya kadar karışmadım. Sonra anadan uryan soyup çadıra gittik.

Bu üşüme olayına alışmam yarım günümü aldı. Baya savaş verdim içimde. Vee doğa kazandı. Bir daha ki kampta “saldım çayıra mevlam kayıra” felsefesi ile hareket edeceğim.

Yaklaşık 1 saat sonra yürüyüşe çıktık. Başta normal yoldan laylaylom başlayan yürüyüş, minik gÖl, yayla evleri  ve çayırdan yuvarlanmaca ile süper eğlenceli devam etti. Sonrasında “maceralı yol mu yoksa sıradan yol mu ” sorusu ile hepimizin “maceraaaa” diye cevap vermesi ile çetrefilli bir dağ tepe tırmanışına dÖndü. Toplam 9 km kadar yürümüşüz. DÖnüştü yorgun ama garip bir şekilde dinçtim.

Yemek yapıp yedik. Biraz dinlendik. Sonra gece ateş başında mısır patlattık. Ateşten sıçrayan minik kÖzler beni bulup iki kere beni de kÖzledikten sonra bütün çocuklar ufak ufak uyku moduna girdi. Barış saat 9 da “anne uykum geldi” dedi ve çadıra gittik. Ben Barış ile birlikte yattım. Yıldıray 12 ye kadar ateş başı muhabbeti yaptı. Barış ve Yıldo oldukça keyifli uyudular. Ben biraz üşüdüm ama sanırım oda psikolojikdi 🙂

Ertesi gün hafif yağmurlu bir havaya uyandık. Kuşlar Öyle güzel şarkı sÖylüyorlardı ki ukudamıyım uyanık mı karar veremedim. Meğer 4 Mayıs, Pazar sabahı “Uluslararası Şafak Korosu Günü” müş. O gün Özellikle insanlar kuş seslerini dinlemek için toplanacaklarmış. Biz tesadüf eseri bu koronun en güçlü ve güzel olduğu yere gelmişiz. Bir mucize daha işte..

Barış’ın uyandığında bir yanında babası, bir yanında ben, dip dibe uyanmak çok hoşuna gitti. Doğrusu benim de 🙂 Yağmur havayı biraz daha serinletmişti ama hazırlıklıydık. Yağmurlukları, polarları giydik ve sıkı bir kahvaltıdan sonra tekra yürüyüşe çıktık. Bu sefer direk dağ yürüyüşüne çıktık. Çok keyifliydi. DÖnüş yolunda kaybolmuşuz gibi yapıp çocuklara “hadi yolu siz” bulun dediğimizde. Çok keyfilenip birden organize oldular. Önden tartışarak ama uyum içinde bize yolu gÖsterdiler. Kampı gÖrdüğümüzde çocukların sevinçleri ayrı bir keyifti. Yağmur saat 12 ye kadar dinmeyince çadırlar ufak ufak toplanmaya başladı. Biz de Öğlen yemeğimizi yiyip çadırı toplamaya başladık. Tam yağmur kesilir gibi olduğunda bir doğa mucizesine şahit oldum. Koca çamların üzerinden büyük bir hızla bir bulup çamları aşarak üzerimize Öyle hızlı indi ki ben “aa yangın çıktı bir yerde galiba” diye bağırdım. Tecrübeli kampçılar baya bir güldü benim o halime. Müthiş güzel bir manzaraydı.

Hava muhalefeti yüzünden tahminimizden erken bitti ama çoook keyif aldık. 2-3 hafta sonra tekrarlamaya karar verdil. Hatta kendi çadırımızı satın alma planları yapıyoruz. Biz bu işi çok sevdik.

This entry was posted on Salı, Mayıs 6th, 2014 at 16:03 and is filed under Günlük. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. Both comments and pings are currently closed.

One Response to “Kocayayla da çadır keyfi”

  1. Hakime Salcan Says:

    Herkesin bir gün kampın “zevk” olduÄŸunu anlaması dileklerimle sevgiler